Lisanssız elektrikte sorunlar ve öneriler

Aslında enerji sektörüne son yıllarda giren bir kavram olan lisanssız elektrik üretimi, her ne kadar kendi elektriğini üretmek isteyen tüketiciler için ortaya atılmış bir kavram olsa da, son zamanlarda sektör bu kavramı kendine göre değiştirmiş ve şekillendirmiş, özellikle yıllardır yatırım yapmak için uygun ortam arayan güneş enerjisi yatırımcısı için önlerine çıkan bir fırsat olmuştur.

 

Kanun yapıcı bu yaşananları önceden gördü mü, geldiğimiz noktanın ve de gelecekte yaşanacakların farkında mı, bu konu da kim haklı kim haksız tartışmalarını uzun zamandır yapıyoruz. Ama biz bu tartışmaları yaparken ciddi anlamda bir sektör oluştuğu, bu sektörde de maalesef bir takım sorunlar yaşadığımızı da gözden kaçırıyoruz.

 

Çıkarılan yönetmelik ve tebliğlerin uygulanmasında ciddi ölçüde aksaklıklar, bürokratik engeller, izin sürecinin uzunluğu ve yavaşlığı ile kurumlar arasında koordinasyon eksikliği bulunduğunu biliyoruz. Bu durum da fiilen sektörün kurulu gücünün artmasına engel oluyor.

 

Yatırımcılar tarafından ciddi sayıda -hatta aşırı denilebilecek ölçüde- başvuru yapılmış olsa da, devreye giren ve çalışan sistem sayısı hala oldukça düşük. Konferanslardaki sunumlarda, slaytlarda gördüğümüz, o gelişmiş ülkelerdeki kurulu solar sistemler arasındaki sıralamaya göre hala en aşağılardayız.

 

Bu yazıda olayın kamu ve mevzuat kısmındaki eksikliklerine değinecek, sektörde yaşanan sorunlar üzerinde durmaya ve çözüm önerileri bulmaya çalışacağım. Yazdıklarımın sadece yaşanan sorunlar olduğunu ve bulunduğumuz koşullara göre sadece yatırımcılar açısından işleri daha da kolaylaştıracak basit çözüm içerdiğini hatırlatmak isterim.

 

İlk fırsatta kaleme alacağımız bir sonraki yazıda da, olayın yatırımcı kısmına değiniriz. Çünkü yaşanan karışıklıklarda ve geldiğimiz noktada yatırımcıların katkısını irdelemeden konuyu tam anlamıyla incelemiş olamayız.

 

KÜÇÜK PROJELER

Bütün lisanssız projeler ciddi belge ve izin prosedürüne maruz kalıyor. Bu durum ciddi zaman kaybına ve maddi külfete sebep oluyor. Büyük yatırımlar için zaman kaybı ciddi sorun oluşturmasına rağmen, yapılan harcamalar nispeten karşılanabilir düzeydedir, ki bu kadar çok projenin ortaya çıkması da bunun bir örneğidir.

 

Bununla birlikte, çatı tipi evsel projeler başta olmak üzere küçük ölçekli yatırımlarda uyulması gereken prosedür ve kuralların zaman kaybına yol açmasının yanında, yapılan harcamalar da oldukça yüksek. Özellikle mevzuat içerisinde yer alan TEDAŞ proje maliyeti, kimi zaman sistem maliyeti kadar tutabiliyor.

 

Geçenlerde TEDAŞ tarafından getirilen yeni düzenlemeyle 11 kW ve altındaki proje başvuruları TEDAŞ Merkez yerine ilgili dağıtım bölgelerine yapılıyor olsa da, zaman açısından faydası olabilecek olan bu değişikliğin maliyetlere pek katkısı olmayacaktır. Ayrıca, dağıtım bölgelerinin de belli bir süre bu mekanizmaya alışmaları gerektiğini unutmayalım. Bu da yeni bir zaman kaybına yol açacaktır. Özellikle de başvuruların fazla olduğu bölgelerde!

 

Peki ne yapılmalı? Çözüm olarak; belirli bir kurulu gücün (örneğin yönetmelikte de yer aldığı için 11 kW diyebiliriz) altındaki proje başvurularında prosedürün azaltılması rahatlık sağlayabilir. Örneğin, geniş çaplı elektrik ve statik projesi yerine sadece dağıtım şirketi izninin projenin kabulü için yeterli olması daha iyi sonuç verecektir. Ayrıca yine belirli bir güce kadar arazi (100 veya 250 kW diyebiliriz) veya bütün çatı üzeri başvurularda sadece ilgili dağıtım şirketlerine proje sunulması hem TEDAŞ`ın yükünü azaltır hem de projeleri hızlandırır.

 

TRAFO KAPASİTELERİ

Lisanssız başvurusu yapacak bir girişimcinin ilk başta dikkat etmesi gereken noktalardan biri trafo merkezlerindeki durumdur. Fakat başvuruların yapılacağı trafo merkezlerinin maksimum kapasiteleri net olarak belirlenmiş değil. Yönetmelikte, dağıtım şirketleri tarafından TEİAŞ`a sorulmadan güneş ve rüzgâr başvurularına tahsis edilecek 2 MW`lık trafo sınırlaması, bazı dağıtım bölgelerinde ciddi oranda aşılmış durumda.

 

Bazı trafolarda 40-50 MW`lık başvurular söz konusu. 2 MW`ı geçen durumlarda ise dağıtım şirketleri dönüp TEİAŞ`a ne yapılacağını soruyor. TEİAŞ`ın cevabının beklenmesi maalesef yatırımlarda gecikmelere yol açıyor. Örneğin, Yönetmeliğin yayınlandığı Ekim 2013`te yapılan başvuruların, dağıtım şirketi tarafından incelenip TEİAŞ`a sorulması ve gerekli cevabın gelmesi Mart ayını buldu. Hatta onaylanan bu başvurular içerisinde hala Çağrı Mektubu`nu alamayanlar var.

 

Dağıtım şirketlerinin başvurusu üzerine TEİAŞ`ın vermiş olduğu kapasiteler de yapılan bütün başvuruları kapsayacak seviyede değil. TEİAŞ`a defalarca bilgi sorulması gerekiyor. Bu durum da yatırımcıların süre kaybına uğramasına yol açıyor.

 

Ayrıca, trafolarda kapasite olup olmadığını bilmeyen yatırımcılar tarafından, genellikle arazilerin uygun olduğu ancak trafo kapasitelerinin dolduğu bölgelerde yanlış sayılabilecek yatırımlar yapılmasına da neden olunuyor. Tanıdık birilerini bulanların veya arkası sağlam olanların TEİAŞ ve ilgili dağıtım şirketlerinden kısmen bilgi alması mümkün olsa da, bu durum hem bu kurumlar hem de yüzlerce yatırımcı açısından sürdürülebilir değil.

 

Çözüm olarak; devletin yatırımcıyı doğru yatırıma yönlendirmesi gerekliliği ilkesi gereği TEİAŞ`ın lisanssız yatırımlar için mevcut altyapıya göre hangi trafo için maksimum kaç MW`lık başvuruya izin vereceğini önceden belirlemesi, dağıtım şirketleri de bu verileri yayınlaması işin en doğrusu (BEDAŞ örneği) olacaktır. Buna göre yatırımcılar hangi bölgeye yeni başvuru yapıp yapmaması gerektiğini her an görebilecek, bu sayede de risklerini azaltabileceklerdir.

 

ÇED GEREKLİ - GEREKSİZ MESELESİ

Lisanssız süreci içerisinde yer alan ve Çevre İl Müdürlükleri`nce verilmesi gereken ÇED Gerekli Değildir Belgesi`nin alınmasında, bazı şehirlerde sıkıntı yaşanıyordu. Özellikle tek araziye yapılan çoklu başvurularda bu sıkıntı daha çok gündeme geliyordu. İl bazında değişkenlik gösteren bu sıkıntılar çözüme kavuşmuş olsa da, talep edilen belgeler (topoğrafik harita, aplikasyon krokisi, 1/25.000 vs) bu aşamada hem gereksiz, hem de lisanssız elektrik yatırımcısının ilk başta yapması gerekmeyen işler arasına bir alan daha eklemiş oluyor.

 

Ayrıca, güneş projeleri için zaten Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü (YEGM) tarafından 1 MW için 20 dönüm üzeri başvuru kabul edilmiyor. Yani yapılan bütün başvurular mecburen 20 dönüm altı olması gerekirken ve de 20 dönüm altı başvurular için ÇED belgesi alınma zorunluluğu yokken, "ÇED Gerekli Değildir Belgesi" alınmasının hiçbir mantığı da yok.

 

Çözüm olarak; tüzel ve gerçek kişiler tarafından yapılan lisanssız başvurularının 20 dönüm altında olması zorunluluğu varken, ilgili Kurum yetkilileri (EPDK, YEGM, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı) bir araya gelerek, ya belgelerde sadeleştirmeye gitmeli ya da bu belgenin alınması zorunluluğunu ortadan kaldırmalı.

 

TARIM ARAZİLERİNDE GES

Güneş ve rüzgâr yatırımları için kullanılacak arazinin tarım dışı olması ve tarımsal bütünlüğü bozmaması gerekiyor. Fakat tarım arazilerine rüzgâr türbinlerinin kurulmasına izin verilmemesi bazı yatırımcılar açısından sıkıntı yaratıyor.

 

Tarım arazilerinin korunması esasen doğru bir karar. Ancak rüzgar türbinlerinin toplamda kaplayacağı arazinin üretilecek enerjinin yanında oldukça küçük kalacağını düşünürsek, Tarım Bakanlığı`nın bu alanda bir miktar esnek davranması gerektiğini düşünüyorum.

 

Bu konudaki sıkıntılar, tarım arazisinde yer alan sulama sistemleri için kurulması planlanan güneş santralleri için de geçerli. Burada da gerekirse arazi veya kuyu başına belli bir alan sınırlaması (örneğin 10 kW) getirerek tarım arazisinde güneş santrali kurulmasına izin verilebilir.

 

Çözüm olarak, rüzgar türbinleri güneş enerjisi ekipmanlarına göre çok daha az yer kapladığından -gerekirse güç veya türbin sayısı sınırlaması getirerek- türbinlerin tarım arazilerinde de kullanılmasına izin verilmeli. Bu yöntem "tüketimin olduğu yerde üretimin yapılması" gerekliliği ilkesine de çok uygun düşer.

 

Ayrıca özellikle yazın tüketimin büyük çoğunluğuna denk gelen ve kaçak kullanıma da ciddi katkı sağlayan sulama sistemlerinin kayıt altına alınması için güneş enerji sistemlerinin kullanımı da sektöre büyük katkı sağlar.

 

İMAR PLANI SORUNLARI

Araziye kurulacak lisanssız projelerde Çağrı Mektubu`nun alınmasının ardından Nazım İmar Planı`nın yapılması ve Belediye tarafından belirlenen ilgili kamu kurumlarından izin alınması aşaması başlıyor. Bu noktada her şehirde farklı uygulamalarla karşılaşılması ilk sorun olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin, Konya`da 6 kurumdan görüş alınması gerekirken, Adana`da 8 kurumdan görüş alınması isteniyor. Ayrıca, İmar Planları için gereken Halihazır Haritaların ve jeolojik etütlerin onaylanması sürecinde de karışıklıklar var. Halihazır Haritaların onaylanma sürecinde il veya ilçe belediyeleri arasında birbirinden farklı uygulamalarla karşılaşılıyor.

 

Bu belge ve kurum görüşlerinin alınmasının ardından önce büyükşehir sonra da ilçe belediye meclislerinde onay süreci başliyor. Askı süreçlerini de içeren bu onay süreci 5-6 ayı alabiliyor. Bu durum da, Çağrı Mektubu`nun alınmasının ardından 180 günü olan yatırımcıyı sıkıntıya sokuyor. Süreçteki en ufak bir uzama, yatırımcıları, Ekim 2013 Yönetmeliği öncesi ek 180 güne sahip olan ama bu süre içinde gerekli izinleri alamayan yüzlerce yatırımcının yatırımlarının iptal olması gibi bir riksle karşı karşıya bırakabilir.

 

Çözüm için lisanssız elektrik projelerinde imar süreçlerinin kısaltılması, hatta bu tarz yatırımların bir bina inşaatı gibi değerlendirilerek, jeolojik etüt gibi abartılı süreçlerden kurtarılması önemli. Ayrıca, daha önce il özel idareleri tarafından yapılan bu çalışmaların kısa bir süre önce belediyelere devri de, kendileri için yeni olan bu projeler için hem belediyelerin hem de yatırımcıların kafasını karıştırıyor. Dolayısıyla, imar süreçleri konusunda belediyelerin bilgilendirilmesi ve EPDK, YEGM gibi kurumlarla belediyelerin bir araya gelerek imar sürecinin kısaltılması ve kolaylaştırılması, yatırımların hızlanması açısından büyük önem taşıyor. Mürşat Özkaya

http://enerjigunlugu.net

28 Haziran 2014

 

BU BÖLÜMDEKİ DİĞER BAZI BAŞLIKLAR