Enerji Krizi Kapıyı Çalıyor

Kalkınmanın ve gelişmiş olmanın en önemli göstergelerinden biri de toplumların tükettiği enerji miktarıdır kabulü vardır.Kişi başına tüketilen enerji miktarı o ülkenin refahı ile doğru orantılı olan bir neticedir.2004 yılı itibariyle kişi başına tüketim ülkemizde 1698 kWh, ABD`de de 14000 kWh, Fransa`da 7700 kWh, Kanada`da 17000 kWh ve dünya ortalaması da 2600kWh tır. Kendi kaynaklarından veya dışarıdan satın alınan enerjiyi kalkınma hamlelerinde ve de halkın menfaatleri doğrultusunda kullanmak çok önemlidir.Zira kıt kaynaklara sahip ülkeler pahalıya mal olan enerjinin yükünü halkın sırtına yüklediklerinden enerji politikalarını çok doğru ve sağlıklı yapmak ve geliştirmek durumundadırlar. Enerji politikalarını belirleyen siyasiler ve bürokratlar ihtiyaç duyulan enerjiyi güvenilir, değişik kaynaklardan, çevreyi koruyan, temiz ve ucuz bir şekilde elde etmenin yollarını çok dikkatli bir şekilde belirlemeye mecburdurlar ve hatta buna mahkumdurlar. Enerji politikalarının tespitinde en önemli unsur ülkenin enerji arz ve talebinin doğru olarak belirlenmesidir.Bu bakımdan ülkenin kalkınma planlarının hazırlanmasında özellikle de enerji yatırımlarında bu gerçek mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.Refahın toplumun tüm kesimlerinde değer bulabilmesi için ülkenin kalkınma stratejilerinin doğru hazırlanması gerekmektedir.İşte kalkınma stratejilerine bağlı olarak da hiçbir siyasi mülahaza dikkate alınmadan enerji yatırımları ülke gerçekleri dikkatle incelenerek doğru yapılmalıdır.

 

Enerji yatırımlarının doğru yapılması ne demektir?

 

1.Bu güne kadar yapılan bütün çalışmalar dikkate alınarak, ülkenin enerji kaynakları potansiyeli bilimsel olarak tespit edilmelidir.

 

2.Arz-talep dengesinin mevcut duruma göre ortaya konması ve her yıl kalkınma planlarına bağlı olarak yapılması gereken yatırımların o yıl içinde yapılması sağlanmalıdır.

 

3.Dışa bağımlılık söz konusu olduğuna göre, bu bağımlılığı asgariye indirecek yurt içi kaynakların devreye alınması ve dünyadaki siyasi olayların her geçen gün gelişmekte olan ülkelerin aleyhine işlediği dikkate alındığında enerji kaynaklarının çeşitliliği gerçekleştirilmelidir.

 

4.Suni bir takım gerekçelerle enerji fiyatlarının artışları önlenmeli ve enerji yatırımlarında yabancıların hakimiyeti mutlak surette engellenmelidir.

 

5.AR-GE faaliyetlerine devlet olarak özel bir önem vermeli ve enerji konusunda dünyada yapılan çalışmaların gerisinde kalınmamalıdır.

 

Bir milletin kaderi asla ve asla tesadüflere bağlı değildir. Devlet adamlarının ileri görüşleri, iradeli kararları, gösterdikleri mütevazı duruş ve de akil adamaların ortaya koydukları müspet fikirler hemen her konuda bir milletin geleceğini belirleyen önemli alamet-i farikalardır. Dünya savaşları sonrasında, siyasetin hakimiyetini ellerinden kaçırmak istemeyen sömürgeci İngiltere ve yeni dünyanın emperyalist gücü ABD her zaman dünyayı idare etmek adına durmadan coğrafyaları ve ülkeleri karıştırmaktadırlar. İşte son yıllarda enerji bütün dünyayı ilgilendiren bir güç olduğu için, doğudan batıya geri kalmış ülkelerde enerji kaynaklarının paylaşımı büyük bir hedef olarak tespit edilmiş ve o enerji kaynaklarının bulunduğu ülkelerde ve komşularında her türlü desise giderek büyük bir hız kazanmış ve günümüzde yaşadığımız insanlık dışı olayların yaşanmasına kadar varmıştır. AB bir kültür ve iktisat projesi olarak karşımıza çıkmıştır. AB ile ilgili tartışmalarımız daha uzun yıllar sürecek ve belki 5-10 yıl içinde mikro milliyetçiliğin güçlenmesi ile birlikte yeni oluşumlar gündeme gelecek ve neticede Türkiye AB ile uğraştığı ve boşa geçen yıllarını acıyarak hatırlayacak ve de hiçbir şey yapamayacak, geçen zamana ve harcanan paralara üzülecektir. BOP ise Türkiye`nin güçlenmesini engelleyen ve de çok dikkat edilmesi gereken bir proje olarak karşımızda heyula gibi durmaktadır. Bir taraftan BOP`un ortaya attığı ılımlı İslam anlayışının ülke içinde meydana getirdiği türbülans neticesinde cumhuriyetçi idari, sosyal ve kültürel yapının zedelenmeye başlaması ülke içinde karmaşa, bölünmüşlük ve otorite boşluğunu doğurmuş ve ortaya çok garip bir siyasi tablo çıkmıştır. Türk Milleti inandığı için İslam`ı, hürriyetlerine ve vatanına düşkün olduğu için cumhuriyeti yaşamak istemektedir. Dünyada her geçen gün artan enerji savaşları içinde Türkiye, bazı politik manevraların arasına sıkışıp kalmadan, bir şeyler yapıyor gibi gözüken siyasetin cumhuriyetten öç alma duyguları karşısında geriye çekilmeden, milli reflekslerini ön plana çıkararak aydını, yargısı, siyasetçisi,ordusu ve üniversitesi ile birlikte ciddi bir mücadelenin içine girmekten asla ve asla çekinmemelidir.

 

Dünya Enerji Komitesi Türk Milli Komitesinin 50. kuruluş yılı sebebiyle şubat 2000`de zamanın ETK Bakanının yaptığı konuşma ile 2008 yılı bütçe konuşmasında ETK Bakanının yaptığı konuşmada ülkemizde enerji yatırımlarının durumu, yatırımlar konusunda nelerin yapılması gerektiği açık bir şekilde anlatılmakta ve çözüm önerileri de kısmen ortaya konmaktadır.Ancak 2008 yılına girdiğimizde ne hikmetse sorunların halen devam etmekte olduğunu görüyoruz.Yılda 3200-4000 MW artması gereken potansiyelimiz 2003-2007 arasında yaklaşık 9000 MW artmıştır. Kurulu gücümüzün bu kadar az artmasının sebebi nedir?.. Ülkemizin enerjideki konumunu rakamlara dökerek durumumuzu açıklamaya çalışalım..

 

1.2006 yılında genel enerji tüketimimiz 99.6 Mtep olarak gerçekleşmiş olup bu tüketimin %33`ü petrol, %29`u doğal gaz, %28`i kömür ve %10`nu hidrolik ve yenilenebilir kaynaklardan karşılanmıştır. Genel enerji talebimizin 2010 yılında 126Mtep, 2020 yılında ise 222 Mtep civarında olacağı tahmin edilmektedir.

 

2.2007 yılında enerji tüketimimiz 188 milyar kWh olarak gerçekleşmiştir. Diğer taraftan elektrik enerjisi talebinin 2010 yılında 242 milyar kWh, 2020 yılında 500 milyar kWh civarında olması beklenmektedir.

 

3.2007 yılı itibariyle 40.500 MW olan kurulu gücümüzün 2020 yılında 96-100.000 MW olacağı ifade edilmektedir.

 

4.2007 yılında elektrik üretiminin %48.6`sı doğal gazdan, %21.6`sı kömürden, %18.7`si hidrolik kaynaklardan, %6.2`si ithal kömürden %4.9`u fuel-oil, rüzgar ve jeotermal kaynaklardan elde edilmiştir.

 

5.Ülkemizde üretilen elektriğin tamamına yakını tüketilmektedir. Her yıl ortalama %5-7 arasında büyüdüğümüz ve ihracatımızın da her yıl bir önceki yıla oranla %15-23 arasında arttığı, özellikle de elektrik enerjisinin kullanıldığı ihracat kalemlerinde büyük artışlar olduğu dikkate alındığında elektrik enerjisindeki kurulu gücümüzün belirlenen oranlarda artış göstermemesinin sebebi nedir?..Hızla kalkındığı iddia edilen Türkiye`de her yıl maliyeti yaklaşık 3.5-4 milyar dolar mertebesinde 3.2-4000 MW gücünde yeni kapasiteye ihtiyaç vardır.2007 yılında işletmeye alınan devlet ve özel sektör santrallerinin gücü 646,4 MW olmuştur.

 

6.Genelde siyasi bir yatırım aracı olarak kullanılan elektrik kayıp ve kaçaklarının önlenmesinde gerçekçi davranılmadığı sürece yapılacak yatırımların hiçbir değeri kalmayacaktır. %20`ler (Avrupa ülkelerinin iki katı) civarında seyreden bu tablonun bir iane gibi değerlendirilmesi temasından mutlaka vazgeçilmelidir. AB`nin hazırladığı 2007 yılı Türkiye ilerleme raporunda 2003-2007 arasında kaçak elektrik kullanımından kaynaklanan zararın ortalama 1.2 milyar YTL olduğu ifade edilmiştir. İşte bu zarar doğrudan vatandaşın sırtına binmektedir.

 

7.AB normları ve küresel ekonomi ile bütünleşme adına hemen her sektörde olduğu gibi, elektrik üretimi konusunda da devlet artık yatırım yapmayacağına göre yatırımların özel sektör tarafından yapılacağı görülmektedir.Ancak özel sektörün yatırım yapamaması durumunda veya yüksek elektrik fiyatları talep etmesi karşısında yatırımlar ne olacaktır? Yıllarca sürüncemede kalacak bir enerji travmasına bu ülkenin tahammül gücü yoktur.

 

Dışa bağımlılıktan kurtulmak ya da bu durumu en aza indirmek için kendi kaynaklarımızın en üst seviyede kullanılması şarttır. Enerji yatırımlarında bu vazgeçilemez bir ilke olmalıdır. Kaynaklarımızı kesin bir şekilde belirleyerek ve kaynaklarımızla ilgili arama çalışmalarına hız vererek bağımlılığımızı en alt seviyelere indirebiliriz. Acaba enerji yatırımlarında kullanabileceğimiz kaynaklarımızın bu günkü durumunu nedir?

 

1.Ülkemizin hidrolik potansiyeli teorik olarak 433 milyar kWh, teknik olarak 216 milyar kWh, teknik ve ekonomik olarak da 130 milyar kWh`tır. Hidrolik santrallerimizin durumu ise şöyledir. 12.906 MW(%36) işletmede, 3962 MW(%10) inşa halinde ve 19.875 MW`tı (%54) inşa edilmesi düşünülmektedir. Görüldüğü gibi şu anda su kaynaklarımızın 2/3`si kullanılmamakta ve yılda yaklaşık 86 milyar kWh enerji denize akıp gitmekte yıllık kaybımızda 6 milyar doları bulmaktadır. Bütün su kaynaklarımızı kullandığımızda hidrolik santrallerimizin kurulu gücü 40000 MW civarında olacaktır. EÜAŞ`nin 2005 yılı verilerine göre ülkemizdeki hidrolik santrallerin kurulu gücü 12.906,1 MW olup elektrik enerjisi üretiminin de %33.23`ünü karşılamaktadır.

 

2.Ülkemizin linyit rezervleri 8.4 milyar ton, taş kömürü 1.2 milyar ton, bitümlü şistleri 1.5 milyar ton ve asfaltitleri 75 milyon tondur.Bu kaynakların hepsi kullanıldığında kömüre dayalı kurulu gücümüz 18-20000 MW civarında olacaktır. EÜAŞ`nin 2005 yılı verilerine göre kömüre dayalı kurulu gücümüz 7.465,8 MW civarında olup elektrik üretiminin %19.22`sini karşılamaktadır.

 

3.Ülkemizde bu güne kadar yapılan çalışmalar neticesinde bir milyar varil petrol keşfedilmiş ancak bunun %15`i üretilebilir rezerv olarak ortaya konmuştur. Genel enerji tüketiminde yıllık petrol giderimiz 27-30 milyon ton civarında olup petrole ödenen para 2006 yılında 13 milyar dolardır. Ülkemizde petrol aramaları konusunda yapılan çalışmalarla ortaya konan rezerv bir netice değildir.Ülkemizin kara ve denizlerinde TPAO ve MTA`nın yapmış olduğu jeolojik ve jeofizik çalışmalarla petrole müsait alanlar belirlenmiştir.Bu alanların bazılarında tekraren yapılacak sondajların yanı sıra yapılacak derin sondajlarla da ülkemizde petrolün olup olmadığı konusu kesinlik kazanmış olacaktır. Jeolojinin zaman zaman sürprizleri oraya çıkaran bir bilim dalı olduğu hiçbir şekilde unutulmamalıdır. EÜAŞ`nin 2005 yılı verilerine göre fuel-oil ve motorine dayalı kurulu gücümüz 2.924,2 MW olup üretimin % 7.53`ünü karşılamaktadır.

 

4.Ülkemizdeki doğal gaz rezervleri yaklaşık 8 milyar m3 civarındadır. 2006 yılında kullandığımız toplam doğal gaz miktarı ise 30.5 milyar m3 tür. Tüketilen gazın 16.6 milyar m3 yani %55`i elektrik enerjisinde kullanılmıştır. Kullanılan gazın %64 yani 19.6 milyar m3 ü Rusya`dan alınmıştır.2007 yılında kullanılan doğal gaz miktarı ise 31.7 milyar m3 olup sadece doğal gaz için ödenen para 9 milyar dolardır. EÜAŞ`nin 2005 verilerine göre doğalgaza dayalı kurulu gücümüz 13.789,5 MW olup, elektrik üretiminin %35.50`sini karşılamaktadır. 2010 yılında doğal gaz talebi 40-44 milyar m3, 2020 yılında ise 60-65 milyar m3 olacaktır. Böylece doğal gaza bağımlılık oranımız %75-80`lere çıkacaktır. Diğer taraftan 2020 yılında kurulu gücümüz 100000 MW civarında olacak ve bu gücün 28-30000 MW`tı doğal gaz santrallerinden karşılanacağından elektrik enerjisi konusunda bağımlılığımızda yine %30-35 seviyelerinde olacaktır. Temennimiz, bugünlerde alınacak yanlış kararlarla ileride bu oranların daha yukarılara çıkmamasıdır. Isınmada doğal gaz kullanımının en aza indirilmesi için gerekli tedbirlerin bu günlerden alınmasında büyük faydalar vardır.

 

5.Güneş enerjisi çevreye hiç zarar vermemesi bakımından ivedilikle değerlendirilmesi gereken bir enerjidir. Dünyaya gelen ışınım enerjisi bu güne kadar tespit edilmiş bütün fosil yakıtların 150-160 katı, fosil,hidrolik ve nükleer santrallerin bir yılda ürettiği enerjinin de 15000 katı civarındadır. Yapılan çalışmalar neticesinde ülkemizin yıllık güneşleme süresinin 2640 saat olduğu belirlenmiştir. Güneş enerjisi potansiyelimiz 87.5 Mtep olup bunun 26.5 Mtep ısınmada, 8.8 Mtep`nin de elektrik enerjisinde kullanılabileceği tespit edilmiştir.Böylesine temiz, bedava ve güçlü bir kaynağa sahip olan ülkemizin bu kaynağı vakit geçirmeden enerjinin hizmetine sunması gerekmektedir.Ülkemizdeki 18-20 milyon konuttan ancak 3-3.5 milyonu bu enerjiden faydalanmaktadır.

 

Rüzgar enerjisi konusunda ülkemiz oldukça şanslı ülkelerden biri olarak kabul edilmektedir.Çevrenin korunması bakımından önemli bir kaynak olan rüzgar enerjisi konusunda dünyada rüzgar santralleri hızla yayılmaktadır.1990`da kurulu güç 2160 MW, 1997`de 7636 MW ve 2000`de 18449 MW olmuştur. Ülkemizin teknik potansiyeli 83000 MW olarak tespit edilmiştir. Ancak 9. Kalkınma Planında ekonomik kullanılabilir potansiyelin 20000 MW seviyesinde olduğu ifade edilmiştir.EÜAŞ`nin 2005 yılı verilerine göre kurulu gücümüz 20 MW civarındadır.

 

Ülkemiz Çin, Japonya,ABD ve İzlanda`dan sonra jeotermal enerjiyi ısınma ve kaplıca turizminde en çok kullanan ülke konumundadır.MTA`nın yaptığı çalışmalar neticesinde 170 adet jeotermal alanda belirlenmiş termal kapasite 3348 MWt`dur. Jeotermal alanların %95`i ısıtma ve kaplıca sektöründe, %5`i de elektrik sektöründe kullanmaya elverişlidir. Bu konuda özellikle şehirlerin ısıtılmasına özel bir önem verilmesi kendi kaynaklarımızın kullanılması açısından doğru bir netice olacaktır.

 

Günümüzde 32 ülkede yaklaşık 440 civarında nükleer güç santrallerinin enerji ürettiği bir dünyada Türkiye nükleer santrallerin hem enerji üretiminde hem de nükleer reaktör yapımı konusunda çok geç kalmıştır. Özellikle de geç bıraktırılmıştır. Dünya elektrik üretiminin %17`si nükleer santrallerden elde ediliyor ve yeni santrallerin inşası da devam ederken nükleer santrallere uzaktan bakmanın ne anlamı olabilir ki?.. Burada çok önemli bir konuda, bir süre sonra nükleer santrallerde uranyumun yerine çevre dostu TORYUM`un kullanılacak olmasıdır.Bu konuda ciddi çalışmalar yapılmaktadır.Labaratuvar çalışmalarından basit tip santrallere geçiş sürecine başlanılmıştır. Dünya toryum rezervleri yaklaşık 1.5 milyon tondur. Bu rezervin %25`i toplam 380000 tonu ülkemizde bulunmaktadır.10-15 yıl içinde toryuma dayalı nükleer santraller kurulmaya başlandığında nükleer hiçbir tecrübesi ve gücü olmayan Türkiye o zaman ne yapacaktır?..Bizler bu günden nükleer santral ve nükleer reaktörler yapımı konusunda dünyadaki gelişmeleri de takip açısından AR-GE çalışmalarına daha çok önem vermeliyiz.Burada önemli olan husus nükleer santrallerin yapımı, denetimi ve geliştirilmesinin bir devlet politikası olarak benimsenmesidir.Kısacası nükleer her güç devletin kontrolünde olmalıdır.

 

Ö N E R İ L E R

2002 yılında 14 milyar dolar olan toplam enerji ithalatımızın 2007`de 35 milyar dolara yükselmesi ülkemizin 40 milyar dolara dayanmış olan cari açığının en önemli sebeplerinden biridir.. Cari açığın yaklaşık 20-25 milyar doları enerji fiyatlarının artışından kaynaklanmaktadır. Ülkemizin artan nüfusu, giderek büyüme içinde olan ekonomisi dikkate alındığında enerji konusunda daha çok fatura ödemek mecburiyetinde kalacağımız çok açıktır.Her türlü olumsuzluğa rağmen halk bu ekonomik savaştan zaferle ayrılma düşüncesini ve inancını kaybetmemiştir. Ancak enerji yatırımları bu minval üzere giderse ve iç kaynaklar da en üst seviyede kullanılmazsa bir süre sonra enerji krizi kapıya dayanmış olur.İşte o zaman her yönden abluka altına alınmış halkın ne yapacağı pek belli olmayacaktır.Bu sebeple bütün ayrıntıları, tartışmaları, suçlayıcı, aşağılayıcı fikir ve beyanları, her şeyi en iyisini biz yaparız tavırları bir tarafa bırakarak enerji yatırımları konusunda aklı selim ile hareket edip bu konuda uzman kişilere, üniversitelere ve igili sivil toplum kuruluşlarına danışarak ve de DPT`nin ön gördüğü ilkeler çerçevesinde yatırımlara daha çok kaynak ayırarak kendi kaynaklarımızı harekete geçirip dışa bağımlılığımızı en az seviyeye indirmeliyiz.Her yıl enerji sektöründe yapılacak 4-5 milyar dolarlık yatırım binlerce vatandaşımıza da iş imkanı sağlayacaktır. İşte bu cümleden olmak üzere:

 

1.Ülkenin fosil, hidrolik, nükleer, güneş, rüzgar ve jeotermal kaynakları tam olarak ortaya konulmalı ve buna göre enerji politikaları belirlenmelidir.

 

2.Yatırımların siyasilerin insafına bırakılmaması için ``Enerji İlerleme Projesi`` adı altında bir master proje hazırlanarak palyatif çözüm arayışlarına son verilmelidir.Enerji yatırımları ve verimliliği konusunda 40-50 yıllık bir zaman diliminde yapılması gerekenler çok ciddi bir biçimde ele alınmalıdır.

 

3.Enerji sektörünün devlet ya da özel sektörden hangisi vasıtasiyle yürütüleceği konusunda kesin bir karar verilerek ileride doğabilecek karmaşıklığın önüne geçilmelidir. Yatırımlar özel sektör eliyle yapılacaksa elektrik kalitesini yükseltecek ve serbest rekabeti sağlayacak ve elektrik fiyatlarını ucuzlatacak bir sistemin oluşturularak siyasetin bu piyasadan bir an evvel uzaklaştırılması sağlanmalıdır. Şayet devlet bu işleri yürütecekse bütün kurumların baştan aşağı yeniden yapılandırılıp çağdaş düşünce ve görüşlere sahip akil adamaları işlerin başlarına getirilmeleri gerçekleştirilmelidir.

 

4.Arz güvenliği mutlaka sağlanmalı, enerji verimliliğini artıracak teknolojik gelişmelere önem verilmeli, ucuz ve kaliteli elektrik vatandaşa ulaştırılmalıdır.

 

5.Bütün enerji sistemlerindeki şebekeler yenilenmeli, bakım ve onarımları sürekli yapılır hale getirilmelidir.% 20`ler civarında olan kayıp ve kaçaklar makul seviyelere çekilmelidir.

 

6.Isınmada kömür, jeotermal ve güneş enerjisinden en üst seviyede faydalanmalı, doğal gaz kullanımı giderek azaltılmalıdır.

 

7.Nükleer santrallerin yapımı, işletilmesi ve denetimi mutlak şekilde devlet eliyle yapılmalıdır.

Tümgazeteler 2008-07-14

BU BÖLÜMDEKİ DİĞER BAZI BAŞLIKLAR