Sınırlı Kaynak, Sınırsız İhtiyaç !...
İşte ben bu cümleye bayıldım. “Gerçek hayatta kaynaklar sınırlı, ihtiyaçlar ise çok !.” Bam teline bastık sonunda !..
Hangi gerçekten bahsediyoruz ?.. Sözde “sanayi devrimi” denilen paranoyanın pompaladığı, kapitalist düzenin hormon kattığı, global ticareti yönetenlerin dibini suladığı bir sanal ihtiyaçtan mı ?..
“Gelişmek için daha çok enerji tüketmek gerek” diyen, uzun yıllar ülkeyi yöneten süper zeki siyaset adamlarımız yüzünden, enerjide % 100 dışa bağımlılığa koşan, yani adeta kendi karadeliğine çökme telaşındaki Türkiye’yi yaratan da tam bu anlayıştır işte.. “Gerçek hayatta kaynaklar sınırlı, ihtiyaçlar ise çok !..” Deme yahu ?..
İHTİYAÇLAR !..
Son günlerde bir otomobil firmasının arsızca sürdürdüğü reklam var. Dikkatinizi çekmiştir. Adama soruyorlar; “bagajı mı, koltuğu mu, motoru mu ilginizi çekti bu arabanın ?..” “Hayır !” diyor. “Hiçbiri değil. Ben bu arabayı istiyorum sadece !..” Aslanım benim.. Ne erkek be !.. Yani ihtiyacı yokmuş aslında, sadece “istiyor !” haspamın gülü.. Böyle, toplumsal ahlak içermeyen talepleri hiçbir kaynakla karşılayamazsınız..
Elalem, yıllık enerji ihtiyacı artışını eksi birlere ve sonunda 1980’ler seviyesine çekip, aynı zamanda dünya konfor ve teknoloji şampiyonu olabilirken, biz; “yıllık % 8.5 artış da yetmez !” zokasını seve seve yutarsak, elbette bu kaynaklar, böyle akılsızca sürdürülen yaşam ve üretim tarzına yetmez.. İyi vatandaş, akıllı insan olmayı ıskalayıp sadece “iyi müşteri” oluruz birilerine..
Yarım yamalak Kyoto bile, geri atılabilecek karbon adımlarına 1990’lar seviyesini referans olarak gösterebiliyorsa, demek ki dediklerimiz hiç de hayal değil… Karbon azaltımı demek, sadece temiz kaynak kullanımı değil, fosil kaynakların da daha az ve verimli kullanımı demektir malumunuz.. Yani “artan değil azalan !” enerji ihtiyaçlarından bahsedebiliriz artık.. Ama yaşam konforundan ve üretim becerisinden, “asla geri adım atmadan !..”
KAYNAKLAR..
Kainatın % 97’si hidrojen ve dünyanın tüm enerji ihtiyacının 10.000 katını kolayca üretme kapasitesinde bir güneş var sevgili dostlar… Daha neler sayarım ama, zaman da hepimiz için çok değerli bir enerji.. Kırk kere tekrarlandı bu konular.. Son çalışmalarımdan birinde “Enerji ve Ekoloji Adına Bir Sorgulama” başlığı altında özetlemeye çalıştım.. Şimdilik 64 madde.. Boşa geçen zamanın her adımı en büyük enerji israfı !.. O yüzden, devam edelim kaldığımız yerden..
Bazıları enerji kaynağı deyince sadece; petrol, doğalgaz, alnımızın karası kömür, serseri mayın nükleer ve doğa katili haline gelebilen HES’leri anlıyorsa, evet onlar “fani” kaynaklardır. Ya kendiliğinden tükenecek ya da kendilerini yok edeceklerdir.. Tüketim çılgınlığını “ihtiyaç” zanneden insanlara hiçbir zaman yetmeyeceklerdir. Hatta tersine, o çılgınların sonu da, kullandıkları kirli kaynaklar yüzünden olacaktır eminim.. “Sağduyu” her zaman buluşabileceğimiz en sağlam zemindir. Ve inanıyorum ki, aklı kullanmak bize daima yetecektir..
BİRAZ DA AHLAK !..
“Hiç bir elektrik üretim teknolojisine kategorik olarak karşı çıkmak doğru değildir” diyor yine birileri.. Demokratik bir çağrışım yapıyor değil mi ?.. Örneğin; “Hiçbir toplumsal davranışa kategorik olarak karşı çıkmak doğru değildir” cümlesi de bize hoş gelebilir. Eğer “her türlü gayrı ahlaki ve hatta ölümcül tehlikeler içeren toplumsal davranışlara da özgürlük !” anlamı içeriyorsa, bu düşünceye yandaş olmak hiç mümkün değildir.. Bu işler sloganlarla hiç halledilmez.. Ve iki yanlıştan bir doğru çıkmaz..
“Teknoloji, teknolojidir; daima günahsızdır” yaklaşımına hiç katılmıyorum. Silah icat ederseniz, o bir gün mutlaka patlar. Bomba ise ürününüz, bir gün mutlaka sizi de yok eder. Kendini daima haklı gören savunma içgüdüsünün, saldırma içgüdüsünü de tetiklediğini bir gün anlayacaktır insanlar.. En ucuz ve en mükemmel uyuşturucuyu imal ettirmek, kimyasal bir başarıdır belki ama, ahlaksızlığın da daniskasıdır.. Tıbbi ve askeri bahaneler, sadece bahanelerdir.. Çünkü acımasız sonuçları yaşayanlar; daima sivil insanlardır. Halktır..
Haa !.. Çok mu derinlere daldık ?.. Görev aşkı ile yapılanlara tü-kaka mı dedik ?.. Hayır !.. Bu bir sesleniştir insanlık bilincine. Görevini yapanların değil, çare yaratmak varken, bunları yaptıranların günahına göndermedir..
Ahlak, göreceli de olsa her zaman ahlaktır.. En basit tanımı ile; yaptığınız işin sorumluluğunu taşımaktır. Makinanın canı bir şey istemiyor.. Onu isteyen ve tercih eden; insandır.. Ve o insan daima, toplumsal sorumluluğun en önemli parçasıdır..
Millet, çıktı çıkacak “Temiz Enerjiler Kanununu” tutku ile beklerken, böylesi tartışmaların bireysel diyalog hevesi olduğunu düşünenlerin de; temeli sağlam olmayan yapıların, en güçlü kolonlara sahip olsa da yıkılmaya mahkum olduğunu hatırlamalarını rica edeceğim.. Beklentinin; sadece çıkacak kanun ve verilecek teşviklere odaklandığı bazı ticari gayretlerin, ülkenin ve dünyanın geleceğine ne kadar katkı sunacağını da ayrıca irdelemek gerek !..
ARTI SEKİZ BUÇUKTAN, EKSİ BİRE !..
“Neyin %8.5’u veya neyin -%1’i” merakına gelince.. Bunlar, en sonunda bir önceki Enerji Bakanımız tarafından da ne mutlu ki dile getirilmiş resmi rakamlardır.. “AB ülkelerinin yıllık enerji ihtiyacı artış oranı +1.5, bizimki neden +8.5.. Sorgulamamız gerekmez mi ?” denmiştir açıklamada.. “Bir birim yaşamsal gayret için, neden onlara göre 3-4 katı fazla enerji tüketiyoruz ülkemizde ?” diye de eklenmiştir..
Ülkemizin, yanlış kurgulanmış ve enerjiye endeksli sanılan endüstrileşmesinin yıllık enerji ihtiyacının artış oranıdır % 8.5.. Eksi bir de; “böyle akılsızlıklar bize yakışmaz, önemli olan daha az enerji ile maksimum verimi ve konforu elde etmektir” diyen akıllı ülkelerin başarabildiği orandır.. Yani gerileyen değil ilerleyen ve çağdaş akla sahip olan, örneğin dünyanın altıncı büyük ekonomisi Kaliforniya’nın..
Sanayinin durmasından değil, aklın koşmasından bahsediyorum sevgili dostlar.. Koyu yeşillerin sloganı gibi; “araca binmeyelim, yürüyelim arkadaşlar !..” demiyorum.. Lütfen karıştırılmasın !..
Ve de lütfen, “hele bir para kazanalım, arıtma tesisini sonra yaparız” diyen aymaz sanayici gibi; “önce bir gelişelim, akıllıca yaşamayı sonra öğreniriz !” demesin kimse bana..
Ne kaynaklar sınırlı, ne de ihtiyaçların karşılığı; sadece enerji tüketmektir..
Bursa’nın ünlü tekstili, o sanayileşme sandığımız yarışta; Avrupa’nın aşırı enerji tükettiği için kapının önüne koyduğu makinaların üzerine atlaması sonucu battı.. Bundan haberiniz var mıydı ?.. Bu mudur; “daha yeni gelişmeye başlayan” ve yıl boyu “bana ucuz enerji veeer !” diye ağlaşan sanayileşme anlayışı ?..
“ÖNCE GELİŞELİM” TAKINTISI !..
“Hele biz de gelişelim sonrası kolay” diyen bir çoğunluk var.. Günümüzde; artı bir buçuğu, eksi biri becerenler için; “çok enerji kullandılar, geliştiler ve şişmanladılar.. Şimdi de perhiz yapıyorlar.. Yani geri adım atıyorlar” yaklaşımı, o ülkelerin gelişmişliğini de, sanayi hamlesinin çok enerji kullanmaya bağlı olduğu varsayımını da açıklamaz ve doğrulamaz..
Yaptıkları yanlışın farkına varmaları, kestirme yolları bulmuş olmaları, daha az tüketimle, daha yüksek yaşam becerisi kazandırdı o ülkelere.. Eğer teknoloji o noktaya geldi ise, eski ve engebeli yollardan gidip, anormal enerji tüketmemiz hiç gerekmez.. Uç noktadan yakalarsınız gelişimi ve devam edersiniz.. Yanlış bir ata sözü olarak “on fırın ekmek yemek” gerekmiyor artık bilgilenmek ve sağlıklı gelişim için.. Fazla ekmek de fazla enerji de hamallıktır.
KİŞİ BAŞI MI ? ÜRETİM BAŞI MI ?..
Şakayla karışık; “Bu gidişle gelişmiş ülkeler birkaç sene sonra bizim kişi başı enerji tüketim seviyemize inecekler?” demek, enerji tartışmalarının en temel yanlışlarındandır..
Birçok makalemde dile getirdim, her konferansımda haykırıyorum.. Bu hesaba sığınan yılların paydaş siyasetçileri, dağda bayırda, enerji kullanımı kent ortalamasının % 10’unu bile bulmayan tüketim içinde olanları matematiğe dahil ettiler. Ben buna “milli yalan !” dedim.
Çıkan küçük rakamı da iyi niyetli olmayan emellerine alet ettiler elbet.. “Bak ne zavallı ülkeyiz !” dediler, Ülkeyi doğalgaza, petrole buladılar.. Çıkış yolunu göremezsek, daha da nelere bulaşacağımız belli değil. Yanlış ulaşım seçenekleri, yanlış kentleşme ve sanayileşme biçimleri de bu talebi haklı gösterdi.. Dedik ya, yanlış üzerine ne inşa ederseniz edin o da yanlış olur..
Bundan bahsetmiyoruz sevgili dostlar.. Ne zaman ki o vatandaş kente gelir, parası varsa bir bakkal dükkanı açar, tanıdığı varsa fabrikaya girer, işte o andan itibaren kendisi de %8.5 artışın nedeni olur.. Ülkemiz koşullarında, dünya ortalamasının 4 katı enerji tüketerek sürdürebilir ancak hayatını.. Bu “dört katı” oranına dikkatinizi çekerim. Bu da resmi açıklama.. Bu da bir anahtar cümle !..
Ha keza o vatandaşın, işçisi olduğu Bursa tekstili benzeri fabrika da, evinde kullandığı ampul ve çamaşır makinası da bu yanlışın içindedir o sırada..
Çamaşırını hala köy çeşmesinde yıkayandan bahsetmiyoruz.. Bilmem anlatabildim mi ?.. Buna “enerji yoğunluğu bölgesi” diyoruz.. Hesap orada yapılır !.. Mezrada yaşayanın ya da pikniğe çıkanın enerji tüketiminden bahsetmiyoruz..
Son 70 yıldır, böyle bir paçal hesapla ortaya çıkan küçük rakamı gerekçe olarak görenler yüzünden pompalanan enerji tüketimi ile, % 80 dışa bağımlı ve bir birimlik iş için dünya ortalamasının 3-4 katı enerji tüketen bir ülke haline geldik..
İftihar etsinler !..
ÇARE YOK MU ?..
Bu yazıyı sadece bir serzenişle bitirmeye, yani lafı “artık yapacak bir şey yok!” zannına getirmeye içim razı değil. Bin yılların imbiğinden geçmiş kültürümüze de, inanılmaz kaynaklara sahip ülkemize de, inançlarımıza da ihanet olur havlu atmak !.. Biliyorum ki; müşterek aklı oluşturduğumuzda hiçbir engel kalmayacaktır. İnanıyorum ki; bu güzel ülkenin insanları, temiz ve güvenli geleceğin yolunu aydınlatacak güce sahiptir…
Sevgilerimle...
Çelik Erengezgin / Y. Mimar
www.yesilekonomi.com / 09.01.2011