Kopenhag da ve Ankara da iklim değişikliğini durdurun …
Şov başlıyor ! İklim değişikliği tartışmasına o veya bu şekilde dahil olan binlerce insan Kopenhag’a ulaştı. Dünyanın dört bir köşesinden kamu görevlileri, gazeteciler ve aktivistler, dünya liderlerinin nihayet elini taşın altına sokup ortaya sihirli bir çözüm çıkaracağı umuduyla Danimarka başkentinde yaklaşık iki hafta geçirecek.
Şöyle bir izlenime kapılmak işten değil:
Obama ve mesaidaşları başarılı olursa, işin büyük kısmı hallolmuş ve gezegen kurtulmuş olacak. Bu elbette doğru değil. Kopenhag’da bir anlaşmaya varılsa bile, iklim değişikliğiyle mücadele ancak dürüst ve etkili bir tutumla kotarılabilir; bu da aynı liderlerin geri döndüklerinde hükümetleriyle oturup ülkelerine ait uzun ‘yapılacaklar’ listesini ele almalarına bağlı. Kopenhag sonrası Ankara’nın da başlıca önceliklerinden biri, Türkiye’deki yenilenebilir enerji pazarını düzgün işler hale getirmek olmalı.
Düşünebiliyor musunuz? Türkiye, sürdürebilir ve çevreyle dost bir şekilde enerji üretmek bakımından en büyük potansiyele sahip Avrupa ülkesi. Ancak bugüne kadar hükümetin enerjiyle ilgili önerileri, daha fazla kömüre dayalı enerji santralı inşa etmeye ve nükleer enerji santrallarının yapımına başlamaya odaklanıyor. Kömür yakmak, en modern tekniklerle yapılsa bile, sera gazı salınımlarının artmasına yol açacak.
Nükleer enerjinin çok az CO2 ürettiği doğru, fakat insanlar ve çevre için çok çeşitli başka tehlikeleri var. Sözgelimi uranyum çıkarmanın riskleri ve çevreye verdiği zarar, yanı sıra hala çözülememiş olan nükleer atık sorunu bunlar arasında sayılabilir. Ortada gerçek bir ALTERNATİF varsa eğer, bütün bu riskleri almanın sebebi ne ?
Türkiye devasa yenilebilir enerji kaynaklarıyla şanslı bir ülke ve siyasi irade gösterilmesi halinde yenilebilir enerji lideri haline gelebilir. Birkaç ay önce dünyanın en tanınmış ticari danışmanlık firmalarından PricewaterhouseCoopers, “ Yolun güneşli tarafında ” adlı bir rapor yayımladı. Rapor, Türkiye’deki yenilebilir enerji pazarının taşıdığı fırsatları ve zorlukları sıralıyor, Türk hükümetine bu konuda tavsiyelerde bulunuyor ve yükselen enerji pazarlarının en vaatkâr olanlarından birine yatırım yapmaya hevesli uluslararası şirketlere akıl veriyor.
Raporda varılan sonuçlardan bazılarına bakalım. Raporun Türkiye’nin hidroelektrik konusunda kaydettiği başarılara dair değerlendirmesi tümüyle olumlu. Ülke o kadar çok doğal avantaja (nehirler, büyük rakım farklılıkları) sahip ki, halihazırda enerjisinin önemli bir kısmını suyollarını kullanarak üretiyor. Uzun sahil şeridi nedeniyle Türkiye’nin büyük bir rüzgâr enerjisi üretme potansiyeli de var. Ne yazık ki, bütün elektriği nakleden şebekeyle ilgili ciddi sorunlar söz konusu. Türkiye’yi rüzgâr enerjisi girişine teknik olarak hazır hale getirmek için şebekenin tepeden tırnağa elden geçirilmesi gerekiyor. Bundan da önemlisi, rüzgâr enerjisi üreticilerinin, ileriye dönük yüksek yatırım maliyetlerinin cazip vergilerle hafifletileceğinden emin olması lazım. Bu yatırımları daha
kârlı hale getirmesi beklenen Yenilebilir Enerji Yasası ise hâlâ TBMM’de bekliyor.
Son olarak, Türkiye’nin eşsiz güneş potansiyelini hayata geçirmek gibi büyük ve zorlu bir
mesai söz konusu. Ev içi sıcak su üreten birinci nesil güneş enerjisi sistemlerine bütün Türkler aşina. Fakat yüksek tesisat maliyetleri nedeniyle, güneş enerjisi üretiminin çok daha etkin biçimleri Türkiye‘de neredeyse hiç yok. Akılcı ve güvenilir bir vergi yapılanması, özel sektörü nihayet bu işe girip güneş enerjisi üretimine başlamaya, gerekli ekipmanı ülke içinde üretmeye ve bu sayede binlerce insan için istihdam yaratmaya teşvik edebilir.
Türkiye, fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye doğru kaçınılmaz geçişe kendisini hazırlamak bakımından çok daha iyisini yapabilir. Umalım ki Kopenhag’daki başarıyı, Ankara’daki yeni zekice girişimler takip etsin.
Radikal / 09.12.2009
www.abhaber.com