Nükleer enerji, güneş ve enerji...

Güneş dev bir füzyon nükleer santralidir. Güneşteki hidrojen atomlarının birleşerek helyuma dönüşmesi sonucu çok büyük miktarlarda enerji açığa çıkar. (Güneşte başka şeyler de oluyor, ama olan bitenin çoğu budur...)

 

Güneşin dünyaya uzaklığı 150 milyon kilometredir. Büyük miktarda radyasyon ve ışık saçar. Işık hızı saniyede 300 bin km’dir... Güneşten gelen fotonlar uzay boşluğunu büyük bir hızla geçerek dünyayı ısıtır, bitkilerin büyümesini sağlar.

 

Güneşten gelen bu ışık ve büyük rüzgarlar bir çok şekilde dünyayı besler. Bu milyarlarca yıldır olmaktadır.

 

Neyse ki, güneşten gelen gücün sadece küçük bir kısmı yeryüzüne ulaşır. Dünyanın manyetosferi ve atmosferi büyük kısmını yansıtır. Dünya aslında büyük bir mıknatıstır. Bunlar gibi saptırıcı, yansıtıcı ve emici güçler olmasaydı kelimenin tam manasıyla kavrulurduk.

 

Ancak, yine de her yıl yeryüzüne büyük miktarda güneş radyasyonu ulaşıyor. Güneşten gelen radyasyon miktarını dünyadaki konuma göre karmaşık fizik ve matematik hesaplarıyla bulmaya çalışmak yerine kabaca şunu diyebiliriz: Dünya her saat, bütün insanların bir yıllık enerji ihtiyacını karşılamaya fazla fazla yetecek miktarda güneş radyasyonu alıyor.

 

Tabii ki Norveç’in kışın aldığı miktarla, Suudi Arabistan’ın yazın aldığı miktar arasında fark var. Tabii ki gün doğumuyla gün batımı arasında aldığımız radyasyon miktarı her saat değişiyor, ama ne demek istediğimi anladınız.

 

Ancak bir şey çok açık: Güneş sahip olduğumuz en önemli enerji kaynağıdır.

Eğer güneş olmasaydı, yağmurlar, nehirler ve hidrolojik döngü olmazdı. Eğer güneş olmasaydı, kömür, petrol, doğalgaz ve rüzgar enerjisi olmazdı. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, bütün enerji kaynakları (kömür, petrol ve önümüzdeki dönemde başlıca enerji kaynağımız olacak gaz dahil) bir şekilde güneşin etkisiyle oluşmuştur.

 

Gıdamızın çoğu milyonlarca kilometre uzaktaki bir füzyon reaktörü sayesinde yetişiyor. Fotosentez güneş sayesinde oluyor. Güneş olmasaydı, bitkilerimiz olmazdı. Bitkiler olmasaydı, hayvancılık olmazdı. Hayvanlar ve bitkiler olmasaydı, masaya koyacak yemeğimiz olmazdı. Güneşin ısıtma gücü olmasaydı, barınamayacağımız soğuk bir gezegende olabilirdik.

 

Güneş enerjisi ile yemek pişirebilir, evlerimizi ısıtabilir, sıcak su elde edebilir ve elektrik üretebiliriz. Çöl olmayan bölgelere elektrik sağlamak için çöllerde konsantre güneş enerjisi santralları inşa etme işine odaklanabiliriz. Avustralyalı bir şirket olan Enviromission, rüzgar enerjisi ve güneş enerjisini birleştiren harika bir güneş kulesi teknolojisi geliştirdi. Eğer Enviromission teknolojisi doğru bir şekilde uygulanırsa, tek bir kuleden yüz binlerce ev için temiz enerji üretebilir. Bu inanılmaz.

 

Gelecekteki enerji ihtiyacımızı planlarken güneşi mutlaka hesaba katmamız gerekir. Her gün bize ulaşan o gücü bir düşünün. Eğer güneş enerjisi üretme maliyetimizi düşürebilirsek ve ürettiğimiz enerjiyi depolamanın yolunu bulabilirsek, sadece enerji kullanımımızla ilgili değil, şehirlerimizdeki, nehirlerimizdeki ve göllerimizdeki kirlilikle ilgili de büyük değişiklik görürüz. Şehirlerimiz ve kasabalarımız çok daha sessiz ve temiz olabilir.

 

İki hidrojen atomunun bir araya gelmesinin dünyaya bu kadar fayda sağlayacağı kimin aklına gelirdi?

Bizi her sabah o kadar uzaktan “selamlayan” bu büyük nükleer santral için 3 defa, “hurra” (yaşa)...

(Dr. Paul Sullivan / Georgetown Üniversitesi)

www.turkiyegazetesi.com.tr

15.06.2012

BU BÖLÜMDEKİ DİĞER BAZI BAŞLIKLAR