Her iki aday da yerini almak için yarıştıkları Başkan’dan daha yeşilciler. Ama politikalarında büyük farklılıklar var.
NEW YORK - Temmuz ayında, erken safhalarda televizyon reklamlarında düşmanca, karşılıklı verip veriştirirken iki aday birbirlerinin enerji politikalarına saldırdılar. Cumhuriyetçi Ulusal Komite, ‘savaş alanı’yla ilgili eyaletlerdeki izleyicilere, Barack Obama’nın, ‘Daha düşük benzin vergilerine hayır. Nükleere hayır. Daha fazla üretime hayır. Yeni hiçbir çözüm yok’ dediğini söyledi. Haliyle Obama kampanyası buna karşı çıktı. ‘Benzin fiyatları söz konusu olduğunda John McCain sorunun bir parçası’ diyerek karşılık verdiler. Haberin devamı
POMPA MI ÇEVRE Mİ?
Çekişmenin konusu tesadüf değildi. Ekonominin genel sağlığı dışında hiçbir konu seçmenleri benzin fiyatları kadar ilgilendirmiyor. Pompadaki ortalama fiyat, son zamanlarda düşüşe geçse de bir yıl önceki düzeyinden dörtte birlik bir artış kaydetmiş durumda. Araba kullananların feryatları yükseldikçe, her iki taraf da güven veren öneriler ortaya koymak için çabalamaya başladı.
Sorun şu ki, kısa vadede benzin fiyatlarını düşürmek için kimsenin yapabileceği çok fazla bir şey yok. Her iki aday da, sera gazı emisyonlarını azaltarak, Amerika’nın küresel ısınma konusunda üstüne düşeni yapmasını istiyor. Bunu yapmak ise yakıt fiyatını düşürerek değil daha çok yükselterek mümkün. Sonuç ise tutarsız politikalar getiriyor: Sürücülere yönelik kısa vadeli sus payları enerjiyi korumaya ve emisyonları azaltmaya yönelik uzun vadeli planlara zarar veriyor.
TEMELDE FARKLILAR
Adaylar enerji ve çevre konularında büyük ölçüde benzer bakış açılarına sahip. Farklı oldukları boyut, aslında bu gündemi ilerletmek için ne kadar uzağa gidecekleri ve hangi yolları kullanacaklarında yatıyor. McCain, cumhuriyetçilerin genel tavrına uygun olarak, çevrecilik konusuna daha az hararetle yaklaşır ve büyük işyerlerine karşı daha affedici bir tavır sergilerken Obama, demokrat ortodoksluğuna yakışır bir şekilde, iş dünyası için daha katı düzenlemeler getirmeyi ve hükümetin de bu konuda daha büyük bir rol oynamasını tasavvur ediyor.
Elbette bu kampanyalardan hiçbiri pompadaki iktidarsızlığını kabullenmek istemiyor. Her ikisi de fiyatları düşüreceğini iddia ettikleri bir dizi politika öneriyor. McCain’in en dikkat çekici önerisi, Amerika’nın görece cüzi yakıt vergisini, araba kullananların hayatını kolaylaştırmak amacıyla askıya almak oldu. Öte yandan Obama ise benzin üreticilerinin vergilerini yükseltmek ve buradan elde edilen gelirin bir kısmını enerji fiyatlarından en olumsuz etkilenmiş olanlara yardımcı olmak için kullanmak istiyor.
YA PETROL YA HİÇ
Her iki fikir de kampanya rotası üzerindeki izleyicilerin kulaklarına hoş gelebilir ama pratikte zararlı olmaları muhtemel. Yurt içindeki arzı artırmadan benzin fiyatlarını düşürmek, ki McCain’in yapmayı düşündüğü de bu, yalnızca insanları daha fazla otomobil kullanmaya teşvik ederken, korumayı engelleyecektir. Talepteki o artışın da fiyatları bir kez daha yükseltmesi olasıdır. Sonuç yine benzer benzin fiyatları olacaktır ama bu sefer paranın daha büyük bir kısmı, McCain’in karşı çıktığını iddia ettiği, sevimsiz petrol yakıtlı rejimlere ve daha azı Sam Amca’ya kalacaktır.
Obama’nın vergiden gelecek olan umulmadık geliri de eşit derecede rahatsızlık verici. Enerji şirketleri üzerine daha yüksek vergiler yalnızca Amerika’da petrol üretmenin maliyetini artıracak ve dolayısıyla yatırımı engelleyecektir. Bu da zaman içerisinde daha düşük ülke çıktısı, daha yüksek fiyatlar ve Obama’nın da favorileri arasında olmayan yabancı petrol diktatörlerine daha fazla bağımlılığa yol açacaktır.
MCCAIN YENİ PETROL SAHALARI AÇACAK
Adil olmak gerekirse, adayların yakıt fiyatlarına ilişkin bazı makul politikaları da yok değil ama bu politikaların etki etmeleri daha yavaş ve dolayısıyla seçmenlere satması daha zor olacaktır. Yurtiçi petrol arzını artırmak için McCain, uzun zamandır varolan Atlantik ve Pasifik kıyılarında sondajlama yasağını kaldırmak istiyor (Fakat Sarah Palin’in aksine Arktik Ulusal Yaban Hayatı Koruma Alanı’nı yasak bölge olarak koruyacak.).
Obama’nın, büyük petrol şirketlerine yardımcı olmaktan hoşlanmama yönündeki geleneksel demokratik tutum dışında, bu fikre neden karşı çıktığını anlamak güç. Nitekim Obama enerji üzerine iki partili bir mevzuat paketini itekleme çabasında karşı çıkmasından vazgeçebileceğini söylemiş durumda.
İDEOLOJİK ÖNYARGILAR
İdeolojik önyargılar iki adayın hemfikir oldukları alanlarda bile aşikâr. Örneğin her ikisi de, Amerika’nın ithal petrol bağımlılığını azaltmak ve sera gazı emisyonlarını kesmek için biyoyakıtların ve pillerin kullanımlarını teşvik etmede istekliler. Ama Obama bunu yapmanın yolu olarak bürokratik emirleri görürken McCain piyasayı dizginlemeye çok daha hevesli. (İkisi de bunu yapmanın en iyi yolu olan karbon vergisini desteklemiyorlar.)
Demokrat aday, etanolü teşvik etmek için dört örtüşen düzenleme serisi tahayyül ediyor: yenilenebilir yakıt standardı, düşük karbon yakıt standardı, selülozik etanol (mısır ya da şekerden ziyade ağaçlar ve çimenden) üretimi için teşvikler ve yerel olarak sahip olunan etanol damıtım tesisleri için teşvikler...
McCain ise tersine, eyaletin son derece önemli önseçimlerinden önce etanol için sübvansiyonları onaylamayı reddederek Iowalılar’ı çok şaşırttı ve tahmin edileceği gibi önseçimleri de kaybetti. Benzer bir cesaretle, yabancıların sübvansiyonlardan faydalanmalarını engellemeyi tasarlayan ithal etanol tarifelerine de karşı çıkıyor. Haklı olarak çiftçilere verilen bu sus paylarının biyoyakıt piyasasını bozduğunu ve dolayısıyla da en ucuz ve en yeşil seçeneklerin üstün gelmelerini engellediğini söylüyor.
Ancak McCain’in vergi kredilerine yönelik bir sevgisi var. Yine bir vergi kredisini daha temiz arabalar için, bir diğerini araştırma üzerine harcamaları özendirmek ve bir üçüncüsünü de yenilenebilir gücü teşvik etmek için öneriyor. Bunlar büyük ölçüde, en umut vaat eden teknolojileri bürokratlardan ziyade piyasaların edinmesine olanak sağlayacak geniş kapsamlı teşvikler. Nitekim Obama’nın aksine, farklı yenilenebilir güç yöntemlerine yönelik olarak varolan mevcut parçalı kredilerin yerini tek ve daha yalın bir sistemle değiştirmek istiyor.
MCCAIN KÖMÜR VE NÜKLEER DİYOR
McCain istikrarlı değil. Nükleer ve temiz kömürü özel dikkati hak eden iki teknoloji olarak belirlemiş durumda. 2030 yılına kadar Amerika’nın en az 45 yeni nükleer santrale ihtiyacı olduğunu söylüyor ve nükleer güce yönelik sübvansiyonları destekliyor. Aynı zamanda kamu hizmet kuruluşlarının karbondioksiti nasıl bacalarında filtre edip yeraltına gömeceklerini ya da tecrit edeceklerini çözmeye yardımcı olmak için yılda 2 milyar dolar harcamak istiyor.
TEMİZ ENERJİ İÇİN 150 MİLYAR
Yine de tüm bunlar Obama’nın abartılı gündemi yanında donuk kalıyor. Obama koskoca bir 150 milyar doları temiz enerjiyi teşvik etmek için kullanmak istiyor. Hükümetin bilimsel araştırma üzerine harcamalarını iki katına çıkarmasını, işçileri “yeşil yakalı iş”lerde çalışmaları için eğitmesini, kirli sanayilerin alaşağı edilmesine yardımcı olmasını ve piyasaya yeni teknolojileri tanıtmak için risk sermayesi kurmasını istiyor. Hem federal hükümetin hem de eyaletlerin, rüzgarlı ovalardan ve güneşli çöllerden kentlere yenilenebilir enerji sağlanmasını iyileştirmek için elektrik şebekelerinin pahalı üst modellere geçişine yatırım yapmalarını istiyor. Sadık bir demokrat olarak herhangi bir ek nükleer güç santralinin inşa edilmesini desteklemiyor.
Obama aynı zamanda toplu taşımaya daha fazla fon aktarılması konusunda hevesli. Enerji işlerinin ayrıntılarına burnunu sokma konusunda McCain ne kadar isteksizse Obama bir o kadar hevesli görünüyor. Hatta, kompakt floresanlara göre daha az etkin olan yüksek voltajlı elektrik ampullerinin miadını bitirmek için bir tarih (2014) bile belirlemiş durumda.
YEŞİL VE DAHA YEŞİL
İlk bakışta adaylar iklim değişikliği konusunda tam bir uyum içinde gibi görünüyorlar. Her ikisi de, hükümetin karbondioksit emisyonlarına toptan bir sınır belirlediği ve sonra da uygun, pazarlanabilir kirletme hakkı sayısını yayınladığı emisyon üst sınırı sistemini savunuyor. Asıl niyet, her yıl izin verilen emisyon düzeyini azaltırken hedefi karşılamada sanayiye mümkün olan en fazla esnekliği sağlamak.
McCain, halihazırda, emisyon üst sınırı ve ticaretini savunarak küresel ısınmaya şüpheci yaklaşan ve buna karşı mücadele etmek için gözüpek adımlar atmaya isteksiz olan çoğu cumhuriyetçiden ayrılıyor. Ancak iklim değişikliği politikasının daha ince noktalarında adaylar partilerinin tercihlerini yansıtıyorlar. McCain’in programı, belki de hiç şaşırtıcı olmayan bir şekilde, daha yumuşak; 2050 yılına kadar emisyon düzeyini 1990 düzeylerinden yüzde 60 oranında azaltmak isterken, Obama’nın oranı yüzde 80. Ayrıca McCain kirli sanayilere daha yumuşak davranmayı planlıyor, başlangıç olarak kirletme izinlerini ücretsiz olarak dağıtmayı planlarken Obama en başından itibaren tüm izinleri açık artırmaya çıkartmayı planlıyor.
YEŞİLE KARŞI ENGEL ÇOK
Sonuçta muhtemel ki bu nüanslar görece olarak önemsiz olacaktır. Hem McCain hem de Obama Amerika’nın emisyonlarını azaltmada ve diğer ülkeleri de aynı şekilde hareket etmeye özendirmede çoğu kişiden daha istekli görünüyorlar. Ama yine her ikisi de gönülsüz bir Kongre’nin planlarını bozmalarını engellemesine karşı mücadele etmek zorunda kalacaklar. Her ikisi de Senato’yu iklim değişikliği üzerine bir anlaşmayı onaylamaya, ki bu ancak üçte ikilik bir çoğunlukla olabilir, ikna etmede devasa sorunlarla karşı karşıya kalacaklardır. Amerika’nın enerji ve iklim değişikliği üzerine yürüttüğü tartışmalar, konuyu tek bir seçimde çözüme kavuşturmak için fazlasıyla çekişmeli ve fazlasıyla yeni.