Doğa dünyaya ders veriyor …

Doğanın gücü öylesine büyük, kontrolü öylesine zor ki, dünyanın en gelişmiş ülkesi de olsanız, sonunda esir düşüyorsunuz.

 

Günlerdir buz tutan New York ta, Washington da yaşananlar gözümüzün önünde. Milyarlarca dolarlık üretim yapan New York ta okullar, işyerlerinin iki gün kapalı kalmasının yarattığı ekonomik kayıp herhalde tahmin edilemez boyutlara ulaşmıştır. Washington da kar kalınlığı bir metreyi aşıp 141 cm ye ulaşınca, dünya siyasetine yön veren ABD Başkenti nde kamu kurumları bile açılamadı, hayat dondu kaldı. New York ile Washington arasında yaşayan 50 milyon Amerikalı, elektrikler kesik, titreyerek en son 1898-1899 da, 138 cm ye ulaşan rekorun da kırıldığı kar altında, çaresiz bekledi.

 

Amerika da öyle de Avrupa ve bizim Türkiye farklı mı? Yarım asrı devirmiş olan ben bile, ömrümde görmediğim fırtına ve yağmurun şiddeti karşısında şaşkına dönüyorum. İşin fenası, bu fırtına ve seller artık senede bir-iki kez değil, neredeyse her hafta olmaya başladı. Bu sıklıktaki doğa felaketlerinin sadece sebze-meyvede yarattığı ekonomik yıkımın ise felaket boyutlarına ulaştığı dünkü Referans ın araştırma haberinde detaylarıyla vardı. Selma Şimşek Bektaş ın haberine göre, Türkiye nin sebze-meyve ambarı Antalya da sel, 3 bin 300 dekar alana yayılan seraların yüzde 80 ini vurmuş. Zarar 5 milyon lirayı bulmuş.

 

‘Allah ın işi değil

Bütün bu olup bitenlere "Allah ın işi" deyip kadere razı gelmek tabii ki yanlış. En başta küresel ısınmanın nedeni insanlar olduğu için kadere razı gelmemek gerek. Bilim adamları, küresel ısınmanın ani ısı değişikliklerine yol açtığı, dolayısıyla kar, sel ve tropik fırtınaların önümüzdeki dönemde sıklaşarak artacağı görüşünde.

 

Aslında bilim adamları dünyadaki iklim değişikliklerinin insanlık tarihini biyolojik, kültürel ve coğrafik olarak şekillendirdiğini çok uzun zaman önce öğrenmişti. Ama son 20-30 yıldaki araştırmalar, insanların iklim değişikliklerini kontrol edebileceği gerçeğini de ortaya çıkardı. On dokuzuncu yüzyıldaki sanayi devrimiyle birlikte, özellikle de 1950 li yıllardan sonra dünyanın iklimi ısınmaya başladı. Petrol gibi fosil yakıtlarının başıboş kullanımındaki artış ve tropik ormanların kesilerek yok edilmeye başlanması, ısınmanın en önemli nedenleri arasında geliyordu. Gökyüzüne yükselen karbondioksit, sera gazı gibi diğer maddeler atmosferin üzerini görünmez, ince bir battaniye gibi kapladı ve dünyanın ısısının artmasına neden oldu. Son araştırmalar çöplerden, hayvan gübrelerinden ve diğer petrol ve benzinden çıkan metan gazlarının atmosferdeki karbondioksit miktarının artmasına neden olan ikinci etken olduğunu gösteriyor.

 

Küresel ısınmaya karşı alınması gereken önlemler, 1992 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Dünya Zirvesi nden beri tartışılıyor. ABD dışındaki gelişmiş ülkeler, ısınmaya karşı Kyoto Protokolü nü 1997 yılında imzaladı. Uzun tartışmalardan sonra en sonunda 2009 da dünyanın en gelişmiş ülkeleri iklim değişikliğinin tehlikeli sonuçlar getirebileceği konusunda anlaşmaya yaklaştılar. Ama Kopenhag Zirvesi nden de tam bir sonuç çıkmadığı için 2010 yılı içinde bu uzlaşmaya varma konusunda anlaştılar.

 

Şu an için Grup 8 olarak tanımlanan Zenginler Kulübü, 2050 yılına kadar emisyonu yani salınımı yüzde 50 azaltma kararı almış bulunuyor. Bunun için gelişmiş ülkeler kendi ülkelerindeki emisyon miktarını yüzde 80 azaltacak. Ama bunun ölçümlerinin nasıl yapılacağı konusu henüz belli değil.

 

Tabii bu arada iklimdeki değişikliğin dünyayı ikiye böldüğünü de söylemeye gerek yok. Çin, Hindistan gibi yüksek büyüme hızına sahip ve nüfusları nedeniyle sürekli üretmek zorunda olan ülkeler, yüksek maliyetlere yol açacak küresel ısınmaya engel olan teknolojik dönüşümleri hemen yapmaya karşı çıkıyor. ABD nin bile bunca yıl ayak direttiği bu değişime karşı çıkmakta kendilerini haklı da görüyorlar. Ancak küresel ısınmanın verdiği zararlar bu ülkeleri de rahatsız ettiğinden, karşı çıkmalarına rağmen çevreci teknolojilere ciddi yatırımlar yaptıkları görülüyor. Örneğin Çin, bir süre önce güneş enerjisiyle ısınmayı sağlayacak bir yatırım projesine milyarlarca dolar ayırdı. Bu kadar yüksek oranda bir yatırımın bugüne kadar ABD de bile yapılmadığı, Çin e teknolojiyi veren Amerikan şirketi tarafından açıklandı.

 

Rüzgâr gibi gelecek

Sanırım ABD yi felce uğratan son 100 yılın en soğuk kışı, kar ve tipi, başkan olduğunda ilk yaptığı işlerden biri olan Kyoto Protokolü nü imzalayan Obama yönetiminin, olayın vahametini bire bir yaşayarak tehlikeyi daha iyi anlamalarına yardımcı olacak. Bunca zarardan sonra önümüzdeki dönemde küresel ısınmaya karşı alınacak çabaların hızlanmasına tanık olabiliriz.

 

Konuya Türkiye cephesinden bakacak olursak, rüzgâr enerjisi başta olmak üzere güneş, jeotermal gibi doğal kaynak zengini Türkiye de ALTERNATİF enerji kaynakları yatırımlarının daha da hızlanması sürpriz olmayacak. Yapılan ölçümler gösteriyor ki, Çanakkale den Ege ye dünyanın en önemli hava akımlarından birine sahip olan Türkiye kısa sürede Avrupa nın üçüncü büyük rüzgâr enerjisi üretebilecek ülke olma potansiyeline sahip. 

 

Avrupa Rüzgâr Enerjisi Birliği (EWEA) tarafından yapılan açıklamalara göre, enerji üretiminde Avrupa ülkelerinde rüzgâr enerjisi payının yüzde 15 lerden yüzde 34 lere çıkarılması hedefleniyor. Türkiye ise Avrupa da rüzgâr enerjisi kapasitesi açısından Polonya yı geride bırakarak 13 üncü sıraya yükselmiş durumda. Türkiye de ciddi ve önemli bir rüzgâr enerjisi potansiyeli ve pazarı olduğuna dikkati çeken birlik, ülkedeki arazi genişliğinin de bir avantaj olduğunu söylüyor. Yatırımcıların da bu alanda Türkiye yi önemli bir pazar olarak gördüğü, bu nedenle Türkiye nin ilk üç önemli pazardan biri olabileceği belirtiliyor.

 

Görünen o ki, dünyanın değişen iklimi hem dünyada hem Türkiye de birçok yeni sektörün hızla gelişmesine yol açacak.

www.referansgazetesi.com / 12 Şubat 2010

BU BÖLÜMDEKİ DİĞER BAZI BAŞLIKLAR